30 Ocak 2013 Çarşamba

koşturmaca, Qİ Gong, ben , Asya, kitaplık

Son 3 haftadır finalllerdi, not girişleriydi, ailedeki yeni bir iş heyecanı telaşı ve bu hafta da bütünlemelerdi derken hayat inanılmaz yoğun bir tempoda akıyor. Birde arada geçirdiğim uzun soluklu soğuk algınlığı eklenince yorgunluk ve zamansızlıktan keyfimi sık sık yitirdiğim oldu. Asya kuzusu hemen hissetti tabi birşeylerin ters gittiğini.Nasıl alıcıları var bu çocuk denen minik insanların ya..Ama tabi hisseder hissetmez O da başladı taleplerini arttırmaya, sabahları sorunsuzca kalkıp okuluna giden yavru gitti zor uyanan ve okula gitmek istemiyorum diyen biri geldi. Gerçi haklı çünkü 5 aydır O da her sabah tam tekmil hazırlanıp evden çıkıyor bizimle, hasta olduğunda bile. Bu dönem derslerim fazla olduğu için aralarda hiç dinlenemedi şirine. Şimdi tabi herkesten sömestir tatilini de duyuyor. Geçen gün tatil benim de hakkım dedi :) Öyle tabi annecim...annen tatile çıkabilse sen de çıkacaksın merak etme....
Tabi bu maratona biryerlerde dur demek gerekiyordu. O da geçen haftasonu mümkün oldu. Adrasan'da bir eğitime katıldık tüm arkadaşlarla yüzlerce yıllık doğu felsefesini, Çin tıbbını içinde barındıran bir sistemle, Qi Gong'la tanıştım.İki gün boyunca bugüne kadar deneyimlemediğim  fiziksel egzersiz ve nefes alma teknikleriyle rahatladım, gevşedim. Vücudu böyle yumuşak bir biçimde bu denli çalıştırabilmek gerçekten çok farklı bir deneyimdi. Batının kan ter içindeki spor anlayışından uzak, ağrısız sancısız bir kendinle, evrenle o öz enerjiyle Qi ile buluşma ritüeliydi. Çok ama çok güzeldi. Estetik, zerafet, dinginlik... İhtiyacımı karşılayan doğal bir reçete gibi geldi harika bir zamanlamayla.Adrasan'ın doğasını anlatmaya hiç gerek yok tabi ki...o dağların ağaçların denizin güzelliği, bir kış akşamında deniz kıyısında rahatlıkla yürüyebilmenin lüksü..tekrar tekrar şükrettim böylesi bir coğrafyada yaşadığım için. Hayatın yükü bizi yeterince zorlarken bir de yaşadığımız şehirler yük olmamali üzerimizde ...iklim ve çevre olumlamalı diye düşünüyorum duygulanımlarımızı ...modern hayatta bence buna çok büyük bir ihtiyaç var.
İşte böyle geçti geçiyor son zamanlar... haftaya biraz dinlenebilmeyi ve Asya'ya daha fazla vakit ayırabilmeyi istiyorum. Çocuklar için güzel aktiviteler var tatil vesilesiyle.Umarım doyasıya faydalanabiliriz. İkimizin de buna çok ihtiyacı var.  

Odanın balkonundan Adrasan manzarası


Gece yürüyüşü



 Asya'ya uzun zamandır bir kitaplık almayı düşünüyordum...sonra tesadüfen bunu buldum...ve harika bir kitaplığımız oluverdi...tabi kaplanması gerekiyor ama şimdilik vaktim olmadığı için böyle bıraktım...İş görüyor ve üstelik renkleri de odamızla uyumlu...

Biraz da fotolar konuşsun...

11 Ocak 2013 Cuma

2013'ün ilk fotoları

son günlerde on PhotoPeach

10 Ocak 2013 Perşembe

bir demet Asya

okul öncesi çocuklara İngilizce öğretimi üzerine bir online kursa kayıtlıyım şu an...moderatörlerden birinin önerdiği sitede hazırladım aşağıdaki slaytı gerçekten çok ama çok pratik...
bir demet Asya on PhotoPeach

3 Ocak 2013 Perşembe

ah Zeze vah Zeze

2013'ü ülkemden cehaletin terk-i diyar eylediği bir yıl olması dileğiyle karşılarken .... yine aklın "tutulma" yaşayacağı haberlere uyandık. Meğer biz aslında ne kadar yanlış ellerde öğrenmişiz çocukken dostluğu, merhameti, sevmeyi... hala içim ısınarak hatırladığım o güzel romanlar ve kahramanları aslında  ne kadar kaba, ne kadar ahlak yoksunuymuş meğer tüh tüh gözlerim yumuk yumuk geceler boyu o kitap sayfalarında harcadığım zamana... ah Zeze "sen neymişsin be".....
Bir de kipitap.com dan şöyle bir mektup düşmüş posta kutuma dün:

Şeker Portakalı bir çocuğun okuyabileceği en güzel kitaplardan biridir. Her şeye rağmen sevmeyi, olan bitene her kötü şeye rağmen güvenmeyi, beklenmedik yerlerde, beklenmedik anlarda kurulan dostlukları anlatır. 5 yaşında bir çocuğun, Zeze’nin, küçük bir şeker portakalı fidanında aradığı sevgiyi bulması, başta korktuğu bir adamla kurduğu o sağlam dostluk ve küçücük yaşındaki hayata bakışı, hayalleri, acıları, düşleri insanın zaman zaman içini burksa da, yaşama dair umut aşılar.

Bizim ülkemizden çok uzak topraklarda geçen bu hikaye, o kadar yakın gelir ki bize… Ve başka hiçbir kitabın dokunamayacağı kadar kalbinize dokunur bu kitap. Bu kitapla birlikte Zeze, sizin hayatınızın da bir parçası olur. Onun kıvırcık saçlarını okşamak, gözyaşlarını silmek, elinden tutup “her şey geçti” demek istersiniz. O kadar gerçektir Zeze. O yüzden, büyüyüp “Güneşi Uyandıralım“la ya da “Delifişek“le tekrar hayatınıza girdiğinde sevinirsiniz, Zeze’yi bir kere tanıyınca özlersiniz çünkü. Ve öyle bir güçtedir ki bu kitap, Zeze yıllar yıllar önce hayatınıza girse de, bir daha asla çıkmaz.

Şeker Portakalı yetişkinken de okunur, çocukken de. İkisi de farklı birer deneyimdir. Ama ne zaman okursanız okuyun, size sevmeyi öğretir. Hayatta verilecek en önemli dersi, hiç ders verme kaygısı gütmeden verir.

Bugün bu kitabı öğrencilere okutan bir öğretmen hakkında soruşturma açıldığını duyuyoruz. Kitabın “argo” içeriyor diye ‘sakıncalı” bulunmasını izliyoruz hayretle. Böyle bir kitabın, belki de yazılmış en güçlü çocuk kitabının, hayır bu yanlış bir tanımlama, çocuklara dair yazılmış en önemli eserin; ‘sakıncalı’ addedilmesi bize göre akıl alır bir şey değil… Çünkü bu kitaba dair tek sakınca; Vasconcelos’un kendi hayatından izler taşıyan bu muhteşem eserini okumamak olabilir.

Bugün “Türk örf ve ananelerine aykırı” olduğu söylenen bu kitabın kahramanı Zeze, aslında bize çok tanıdık bir küçük çocuk, biliyor musunuz? Zeze’nin acılarını tanıyoruz, biliyoruz, onu ve onun gibileri her gün sokaklarda görüyoruz, aykırı olmak bir kenara, o kadar yakın ki bize Zeze…

Bırakın çocuklarımız da Zeze’yi tanısın, Zeze’nin dünyasını keşfetsin, onunla arkadaş olsun, ondan sevmeyi öğrensin. Ağzı bozuk bile olsa, inanın, Zeze’den onlara kalan onun kullandığı 3-5 argo sözcük olmayacak asla.


yok yok biz kesinlikle yanlış ellerde büyümüşüz !!!

Not: Şşşşşt Zeze hani seni sakladığım o kitap rafınının köşesi var ya hani biraz daha büyüse de Asya'ya zevkle okusam diye beklerken senin de dinlendiğin yer...aman ha sakın oradan şu sıralar çıkma :) aman mazallah ....

1 Ocak 2013 Salı

yaş 35 :) ve hoşgeldin 2013

Bir hafta önce "Dante gibi ortasına geldim ömrümün"... birlikte olmak istediğim tüm güzel insanlarımla hem yeni yaşımı, hem sağ salim atlattığımız 21 Aralık'ı :) hem de hoş gelmek üzere olan 2013'ü kutladık. Belki de bu 3'lü güzel sebebin şansına muhteşem bir haftasonunui paylaştık Tekirova'nın yeşiline mavisine karşı o güzel mekanda... Asya'yı iki gün boyunca o kadar az gördüm ki...eee tabi yanında boy boy 5 abla olunca ne yapsın bizi öyle değil mi? Yatma vakti gelince, ben Işıl ve Ecehan ablamla uyuyacağım demesin mi. Baktım teklifi yapanlar meğer muzip ablalarmış, dünden razı ve gönüllüler bu yatılı misafiri ağırlamaya... Asya komşu odaya yatıya gitti o gece, sabah 6'ya kadar da dönmedi :)
Yeni yaşıma ve 2013'e böylece inanılmaz bir moralle, neşe ve enerjiyle tüm sahip olduğum güzelliklere dostlara, kardeşlere, çekirdek aileme şükrederek, gelecek sağlıklı ve huzurlu günlerin umuduna inanarak girdim.
Aynı inancı ülkem ve tüm insanlık için de gönül rahatlığıyla hissedebilmeyi tüm kalbimle diliyorum. Adalet ve refahın herkese aynı şekilde hak olduğu, insanın insana zulmünün son bulduğu, cehaletin terk-i diyar eylediği aydınlık bir dünya özlemiyle HOŞGELDİN 2013 diyorum...