24 Ağustos 2010 Salı

sıcak çooook sıcak

sabah ben evden çıkarken sen uyuyorsun ...tüm gün ayrıyız sonra...akşam işin yorgunluğu üzerimde sıcaktan bunalmış bir halde geliyorum eve...tüm enerjinle beni bekliyorsun ...oysa beli başı ağrıyan kas gevşeticilere dayanan bir anne buluyorsun. Sadece kitap okumaya gücüm oluyor şu sıralar annecim, aktivitelerimiz biraz sınırlandı. Ama merak etme cok yakında ılık sonbahar aksam üstlerimizi süsleyecek park gezintilerimiz, zıp zıp, kum kürek kova... denizin keyfi de bir başka olacak sonbaharda burada ...anlaşılacağı üzere çok sıkıldım sıcaktan bu bunaltıcı havadan klimada kalıp tutulmaktan, tüm gün sarhoş gibi bir baş ağrısıyla dolaşmaktan ... herşey tadında güzel, doyduk sana "yaz", haydi artık yavaş yavaş gitme vaktidir de...

18 Ağustos 2010 Çarşamba

küçük cadı

daha önceleri kim cektiyse sacını, kimler acıttıysa canını, önlemini alsın çünkü Amazon Asya geliyor...:)
Önce sana evinde oyuncagını vermeyen arkadasına bize geldiginde aynısını yaparak karsılık verdin. sonra sıra küçükken tokatlarına maruz kaldığın Tuana'ya geldi. Bogazından çimdikleyerek ittin.(aksiyon filmlerine ilham verebilecek bir hareketti, nasıl düşünülür böyle bir şey bilmem)Sonra seni iki yıldır sacından surukleyip, kafandan tutup duvara iten aslında seni hepimizden cok hayata hazırlayan :) minik kuzenine geldi sıra. Dün aksam rövanşa başladın.
Allahım bunlar etkiye tepki mi yoksa yeni bir sen mi doğuyor Asyacım? Gerci umudumu top yekün kaybettirmeyecek, seni hiç hırpalamayan ve senin hırpalamadığın saatlerce oynadığın bir kuzenin ve arkadasın da var. Ama ne olur özüne dön, çık bu ahval ve şerait içinden ... söyle içindeki küçük chucky'e dönsün geldiği yere :)
bilmem daha fazla söze hacet var mı? budur en son içinde bulunduğumuz gelişim evresi :(
Tuvalet eğitimiyse yüzümüzü güldürüyor. Gece gündüz bezsiziz, ama kakiş hala tuvalete yapılmıyor sanırım biraz daha vakti var.

10 Ağustos 2010 Salı

olimpos'a veda

Asya için çok eğlenceli bizim içinse inanılmaz yorucu oldu haftasonu olimpos'a yaptığımız gezinti. Hem araba yolculuğu, hem plaja ulaşana kadar yürümek bize eşlik eden bilimum deniz havlusu, kolluk, şemsiye, içme suyu ve normalde jet hızıyla koşan ama orada kolundan çekiştirilmek suretiyle yürüyen Asya 'da eklenince, oldukça efor gerektiren bir aktiviteye dönüştü. Ben zaten anında soluğu yere serdiğim havluda aldım. Güneş mi çarptı bilmem öylece kalakaldım. İş babaya düştü. akşam asya uyuduğunda ikimizde bir koltukta kaldık. Asya biraz daha büyüyene kadar medeniyetten fazla uzaklaşmaya gerek yok diye düşündüm ya da öncesinde iyi dinlenmeli iyi organize olmalı böyle bir gezintinin.
Bu arada o muhteşem -bir zamanlar- çok bakir koyun, pazar günü inanılmaz kötü bir istilaya uğradığını görmek de beni çok üzdü...
Bir süreliğine veda olimpos'a...


8 Ağustos 2010 Pazar

içim yanıyor...

Sadece 1 ay'a bu kadar kayıp sığar mı? Sığarmış ...
6 ya da 7 temmuzdu öğrendiğimde candostumun dostu, arkadaşımın yeğeni emir ali'nin vefatını ...bugüne kadar hiçbir kayıp beni böyle dağlamadı, yakmadı desem anlatır mı? Hiç görmemiştim o güzel miniği belki ama hep duyuyordum adını Asya'yla yaşları da çok yakındı ..Asya'yla parka gidiyorduk, daha önce parka giderken Asya'nın elini hiç o günkü kadar sıkı tutmamıştım ...
Dün sabah öğrendim ünüversiteden can dostumun annesinin beklenmedik vefatını... tüm sözler kifayetsiz kaldı...
Bugün öğrendim kuzenimden, annemin amcasının torunu Çisil'in intiharını ... hiç görmemiştim Çisil'i, küçüklerdi ben üniversiteye başladığımda sonra da kısa Tekirdağ gezilerimde tanımak kısmet olmamıştı. İnternetten baktım kaldım resmine. 19 yaşında pırıl pırıl bir kız, nasıl da güzel gülümsemiş objektife. Yandım...kaldım...
hazin olanı böyle medyaya intikal eden kayıplarda, hele birde biliyor tanıyorsan o kaybı yaşayan insanları iki kere kanıyor için haberlerin aktarılış biçimlerine, o gelişigüzl hiçbir hassasiyet içermeyen neredeyse kulaktan her duyulanı ekleye ekleye yeniden yaratılan hikayelere...
İçim çok yanıyor

6 Ağustos 2010 Cuma

işte geldi o günler...

Büyüyorsun..... diye başlıyorum hep ilklerine, yenilerine dair birşeyler yazacakken evet öyle güzel büyüyorsun ki her yeni gün şaşırıyor, şaşırtıyorsun ...
boyun uzuyor, kilo veriyorsun ...
her gün diline yeni ifadeler, şarkılar ekliyorsun,
tuvaletim geldi diyerek beni çok mutlu ediyorsun, "tuvaletten sonra eller yıkanır" diyerek taburene çıkıp musluğu açarak kendi bakımını üstlenmeye dair ilk adımları atıyorsun, ...
Sosyalleşiyorsun
Bir ritüele dönüşen, okuldan arkadaş ve çocuklarıyla yaptığımız akşam üzeri-gece gezmelerimizle hem yaşıtlarınla daha fazla oynama fırsatı buluyor hem de yeni öğrendiğin davranış biçimlerini uyguluyorsun:(....
Yine böye bir gece odandan Seda'nın oğlu 1.5 yaşındaki Sarp'ın ağlama sesi geliyor. Bakıyorum Sarp'ın eli kafasında, gözünde gözyaşı boncukları, senin elinde gitar ...maaalesef anlıyorum... Ne yaptın annecim diyorum. Saf saf yanıtlıyorsun ...
"kafasına vurdum diyorsun .. gitarla ..." halin, bakışların o kadar komik ki ...ne diyeceğimi bilemeden kalıyorum. Ama canını acıttın annecim diyorum. Sen : "yaaa gerçekten mi?" diyorsun ...herşey nafile
1-2 saat sonra mutfakta Ceylin'le yine oyuncak kavgasındasınız, saçından tutuyorsun bir tutam elinde kalıyor bu sefer ...allahım diyorum bir amazon mu yetişiyor :)
Öğreneceksin tabi .... tekrar tekrar oynayarak, ağlayarak, paylaşa(ma)yarak ...ama sonunda öğreneceksin, öğreneceksiniz beraber oynamayı ...
Uyuma alışkanlıklarında da değişiklikler oldu daha önce değindiğim ...şimdi buna bir de tebdil-i mekan eklendi. İki gece önce bizim odamızdaki yatağından kendi odana yerde kamp yapmaya gittin, yer yatağında bir o yana bir bu yana uyumanın rahatlığını tatmıştın tatilde, bunu devam ettirelim dedim ..hem artık odanda uyuyacak kadar da büyüdün ... bu değişikliği normal karşıladın, yeniliklere açık ve kolay adapte olabilen yapın sayesinde yumuşak br geçişle uğurladım seni odana annecim. Odamızda eksikliğin kaldı, kokun kaldı, ayaklarım gitti geldi tüm gece senin yanına, kapı aralığından izledim, olmadı yanına yattım ama ben de alışmalıym diyerek döndüm geldim yatağıma. bak sen de neler öğretiyorsun bana :)
Odan artık en en sevdiğin mekanın.. böyle olsun istemiştim. O yüzden tatilden sonra köklü bir değişiklik yaptım. Yatağının korkuluklarını çıkardık, komodinlerini yere indirdik. Tüm eşyaların yönünü değiştirdik. Dolapların alt raflarına en sevdiğin legolarını, evcilik oyuncaklarını koyduk. Daha bir genişledi sanki oyun alanın. Ve sen gece gündüz legolardan ev yapan, yapboz delisi, oyun hamuru fanatiği, evcilik oyununun baş aktristi oldun. İyi ki de oldun ... Gerçi gecen gece sabah 4 'te uyanıp "hadi hello kiti (lego) oynaaalım" dediğinde "aaa ne oyunuymuş bu saatte yat bakalım daha sabah olmadı uyuyor hello kitty" demek zorunda bıraktın ama olsun dilinden oyun sözcüğü hiç düşmesin annecim ... baban "kızım uzaktan kumandayı gördü mü dediğinde" "hayır" diye cevaplayıp, "ayıcık sen uzaktan kumandayı gördü mü" diye sor,ya da o sıkıntılı kakiş seanslarında kapı arkalarında dertleş bebeklerinle "bak ben kaka yapıyorum, sen de yapıyo musun" diyerek ... Doya doya yaşa her gününü, her anını, her duygunu...
Büyüyorsun işte böyle ..ne güzel

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Zihnin ekolojisi (Çarpıcı soru ve yanıtlar)



Ecology of the Mind

Globally, humanity is now suffering from an epidemic of uncontrollable anxieties, mood disorders and depression. The United Nations predicts that mental disease will be bigger than heart disease by 2020.

Why is this happening? Why are we breaking down mentally?

(Küresel düzlemde insanlık kontol edemediği kaygıların, duygulanım bozukluklarının, ve depresyonun pençesinde. Birleşmiş milletler 2020 ye kadar ruhsal hastalıklardan muzdarip olanların sayısının kalp kastalıkları rahatsızlığı yaşayanları geçeceğini öngörüyor. Peki ... bu neden oluyor? Neden ruhsal bir çöküş yaşıyoruz?
1. Gürültü: Yüzlerce yıl insanın karşılaştığı gürültü kaynakları rüzgar, yağmur ve diğer insan sesleriyle sınırlıydı. Ama şimdi ....
2.Bilgi kirliliği ve virüslere sebep olan araçlar: TV, radyo, internet .. sabah kalkıp akşam yatana kadar binlerce reklam, tanıtım, kısa mesaj
3.Empati erozyonu : Aynı tür kan ya da vahşet içeren haberleri göre göre artık patlayan bombalara parçalanan bedenlere, ağlayan insanlara karşı birşey hissedememe
4.Bilgi aktarımındaki çeşitliliğin azalması: Aynı bilgi kaynakları Wikipedia yada Facebook nedeniyle homojenize olmuş bir veritabanı. Aynı trendler, in'ler out'lar
5.Psişenin parçalara ayrılması (sıçrayan beyin sendromu): Özellikle internetten hızlı ve bölük pörçük bilgi aktarımına alışan beyinlerin artık her düzlemde bilgiyi böyle alma eğilimine girmesi: Hızlı ve yüzeysel. "Bir zamanlar kelime denizine dalan bir dalgıçtım. Artık yüzeyde jet-ski yapan adam gibiyim." diyor kendinde bu sendromu saptayan br okuyucu.
6.Kültürün tükenişi: Artık sanatta ve debiyatta yeni birşeyin yaratılmadığı eski büyük eserlerden esinleniliip ürünler çıkarıldığı düşünülüyor. "artık öyle bir durumla karşı karşıyayız ki kültür kendi tohum stoğundan besleniyor"
7.doğadan uzaklaşıp sanal dünyalarda yokolma
(Adbusters, Whole Brain Catalogue, Ecology of the Mind adlı makaleden yapılan alıntıların çevirisidir.)

eat this (bunu ye)-psikolojik bir test-



1968 yılında Standford da psikoloji profesorü olan Walter Mischel bir grup 4 yaş çocuğu üzerinde deney yapıyor. Bu kurt gibi aç miniklerden istenen önlerindeki lokum benzeri şekerlemeyi yemeden 15 dakika beklemeleri. Eğer dayanabilirlerse 15 dakika sonra ödül olarak ikinci bir şekerleme onları bekliyor. Araştırmacı odayı terkettikten sonra minikler resimdeki gibi şekerlemeyle başbaşa kalıyorlar. Çocukların üçte biri şekerlemeyi hemen mideye indiriyor :)üçte biri bir süre bekleyip yutuyor. Geri kalanlarsa bu cazip yiyeceğin çekiciliğine kanmayıp bekliyorlar ve ödüllerini alıyorlar. 13 yıl sonra aynı deneklerle araştırmacı tekrar buluşuyor. Artık lise öğrencisi olmuşlar. çocukların hem okul hem de sosyal ilişkilerdeki başarılarına bakılıyor. şekerlemeyi hemen mideye indirenler diğerlerine göre çok daha fazla davranış problemine, uzun süreli dikkat toplama sorunlarına sahip ve arkadaşlıklarını korumada sorun yaşıyorlar. Sene sonu değerlendirme sınavlarında da daha düşük not alma eğilimindeler. Aynı grubu 30 larının sonlarında gözlemleyen araştırmacı deneklerden sabırsız olanların daha fazla kilo problemi olduğunu ve daha fazla ilaç kullanma eğiliminde olduğunu saptıyor.
Mischel'n araştırması gösteriyorki çocuklarımıza kendini kotrol etmeyi, tüketim toplumunun dayatmalarına direnmeyi, her istediğine hemen sahip olma doyumuna ulaşmamayı öğretmeliyiz. Mischel'e göre ev yaşamına dair rutinler çocuğun br nevi isteklerini terbiye edebileceği bir eğitim alanına dönüştürülmeli. Bildiğimiz basit şeyleri, akşam yemeğinden önce atıştırmamayı, ya da kendisine yılbaşından önce alınmış hediyeyi o gün gelene kadar açmamayı öğreterek aslında çocuğa cazip şeyler karşısında direnme gücü kazandıracak bilişsel eğitimi verebiliriz. ((Adbusters: Whole Brain Catalogue, Eat This adlı makaleden çevrilmiştir. )

En önemlisi de uzun vadede gerek okul, gerek iş gerekse de sosyal yaşamında çocuklarımızı daha huzurlu, başarılı , mutlu bir birey yapacak kişisel donanımı kazandırmada büyük bir pay sahibi oluruz.

2 Ağustos 2010 Pazartesi

eyvah tuvalet :)

evet biz de kakadan korkup tuvalete yapmayı reddedenler kervanına katıldık maalesef. Allahtan diğerinde sorun yok. gayet güzel gidiyor. Kakiş de günde 1 posta olunca çok sorun yaratmıyor derken hafif tutmalar başladı. Gün aşırı yapma eğilimindeyiz. İnternetteki malum kabızlık hikayelerini okuyunca hergün hoşaf kaynatır oldum. Kesinlikle işe yarıyor :) Şimdilik durum kontrol altında umarım daha iyiye gider ve mucizevi yaş dönümü 2.5 yaş - 2 ay sonra- uğur getirir de bezle dostluğumuz bitmiş olur....