26 Aralık 2010 Pazar

Bir öylesin bir böyle ....
Daha bir dinamik enerjik,
yetişemiyorum çoğu zaman ....
Daha sık söz dinlemiyorsun coook kızıyorum bazen ....
Aklın fikrin muzurlukta ...
Pek de bir tatlı dille her istedigini yaptırmakta....
İnatçı mı inatçı bilmiş mi bilmişsin ...
Ama hala kocaman yürekli, sevecen ve neşelisin...
Arkadaş dedin mi akan sular duruyor senin için...
Bir de anlayabilsen 24 saat sürmez hiçbir oyun, her eğlencenin bir sonu vardır ...(tabi bir bilsen senin annen sabah bir çıktı mı oynamaya dışarı, ancak asker babanın eve çağıran gür sesiyle bulurdu evin yolunu ..) iyi ki bilmiyorsun yoksa ne desem nafile olurdu degil mi?)
Karşıyım canım genetiğin böyle seçici olmayan aktarımlarına ...:)Bir sonraki kuşağın hayatını kolaylaştıran özellikler geçmeli değil mi canım !!!!
Seninle büyümek böyle işte bazen kasırgada savrulan bir geminin güvertesinde olmak gibi bazen de efil efil esen rüzgarlara verip kendi bir ağacın gölgesinde uyumak gibi ... en güzeli de ... yeni merhaba dediğim şu 34 yaşımda yaklaşmışken yolun yarısına hayatın o en başına dönebilmek ... unutmak o çocuk oyunlarda anı, kendini o yıllarda hatırlamak istediğin an başa sarabilmek yani
cok güzel
iyi ki varsın bebeğim

11 Aralık 2010 Cumartesi

yeni yılı karşılarken



yeni yıla doğru her yanı saran o alışveriş çılgınlığını değil ama gönüllere neşe saçan bu görüntüyü sevdim. Gördüğüm en şirin orkestra ... - kutup ayılarının küresel ısınma nedeniyle karşı karşıya olduğu tehlikeleri düşünmemeye çalışıyorum, ve etrafımızı saran diğer pek çok sıkıntı ve hüznü- bazen sadece ana odaklanıp sadece çocuksu sevinçlere sarılıp kalmak istiyor insan ...Asya'nın neşesi bana da sirayet etti, bıraktım ben de kendimi kucaklandım :)

bir tutam bahce



Biraz çiçek toprağı ... plastik bir tepsinin içinde de olsa ....ektiğin çiçekler semiz otu da olsa seni oyalıyor dinlendiriyor ... ve candüşmanım en büyük rakibim televizyondan seni bir süre için de olsa uzak tutuyor.
Farkındalığın arttığından beri tv vazgeçilmezlerin arasına girdi :( çünkü su ve kum oyunu dışında hiçbirseyi yalnız yapmak istemiyorsun ve evet itiraf ediyorum ben de sabah kalkarkalkmaz oyun hamuru oynayamıyorum seninle ya da saatlerce puzzle yapamıyorum yoğun gecen bir iş gününün ardından, bazen sadece uyku öncesi kitaplarına kalıyor ancak enerjim sense yalnız kaldığın her an tv önünde alıyorsun soluğu ... elimden geldiğince alternatif yaratmaya çalıssam da galip geliyor o dikdörtgen kutu maaalesef ama vazgecmeyecegim tabi ona karsı direnmekten.... yarım saatlik toprak aktiviten bana bir o kadar süren balkon yıkamaya malolsa da ya da üc kez ustunu de degistirsem su oynayacaksın diye vazgecmeyecegim .....vazgecmemeliyim degil mi? siz neler yapıyorsunuz .....?

10 Aralık 2010 Cuma

neler olmaktaydı ...

yogun bir dönem geçirdik içinde tebdil-i mekan-ı barındıran, yogun iş saatleri taşan sabırlar Asya'nın sabrı zorlayan inat nöbetleri, gözümün içine baka baka hayırlarıma rağmen sanki ne yapsam da annemi çıldırtsam edasıyla .... benim kendimi bazen ve sık sık kaybedişim sonra da oturup buna tüm o suçluluk duygularıyla üzülüşüm :( böyle geçti yazmayalı günler..
Artık yeni mekanımıza alıştık, orayı da bizim yaptık :)fotoğraf makinemiz de döndü tamirden hatta ilk kayıtlarına başladı bu sabah Asya balkondaki bahçesinde !!! oynarken... belki aksam burada yerini alır o resimler ...
Rutinimize dönmek güzel, dinginleşmek, ayak uydurabilmek yeni düzene ...bir sürü detay var anlatacak aktaracak bu daha baslangıç....

28 Kasım 2010 Pazar

ah şu fotoğraf makinesi....

sensiz aktivitelerimizin tadı çıkmıyor ...
azizliğine uğratacak zaman mıydı şimdi...
asya daha bir büyümüşken ... komikliklerinin ardı arkası kesilmezken ...
biz kah orada kah burada tam bir tebdil-i mekan halindeyken...
sırasımıydı objektifini zum moduna alıp öylece kalmanın ...
üstelik daha önce bir kez aynı dertten muzdarip tamir olmuşken
ah fotoğraf makinem sırası mıydı?

7 Kasım 2010 Pazar

he-ce-le-me

İlk kelimelerinden sonra hızla 5-6 kelimelik cümlelere geçişin, şarkı sözlerini, okuduğum öyküleri hızla ezberleyişin, bazı kelimeleri komik şekilllerde, bütün şirin çocukların yaptığı gibi "sangalyoz, ıhmamur çayı" söylemene karşın genelde haber sipikeri gibi düzgün konuşman "yor" eklerini bana tekrar hatırlatman, tüm bunlar gösteriyordu dile karşı ilgini ve farkındalığını ama son zamanlarda kelimlerdeki ekleri ayrı algıladığını, bileşik kelimelerdeki her bir kelimeyi ayrıştırdığını görmek çok ama çok hoşuma gidiyor.Örneğin İlayda ablana hep İlay deyişinin (son günlere kadar) sebebi "da" yı de,da eki olarak ayırmanmış benzer bir kac ornek görünce anladım. Hayvanat bahçesine "at" bahçesi demen bir gün anne orası "hayvan" (durdun) "at" bahçesi demenle açığa kavuştu. "müzikali" kaçırmayalım Asya'cım çabuk dediğimde anne "müzik" "ali" nerede diye sordun ve bugün meraklı minik dergisindeki bukalemun resmine bakıp "anne bu bu-ka-le-mun " "haydi söyle bakalım annecik tekrar et dediğinde" öylece kaldım. Sadece bu-ka-le-mun demem de yetmedi "hayıııır" bu bu-ka-le-mun (işaret zamirimizi unutmayalım lütfen)..... gerçi hecelemeyi aylardır yapıyordun ama genelde iki hecelilerle bukalemun biraz uzun oldu....
Hemen google da sordum "cocuklar kelimeleri hecelere ya da ek kök vs ne zaman ayırırlar ?" ve "bu ne gosterir diye" Buna eğilimli olmak visual learner (görsel ögrenici) özelligiymis!!!!!
Senin hakkında yine yeni birsey ...

3 Kasım 2010 Çarşamba

ah şu reklam...

bilmem siz de farkında mısınız şu reklamın hani trt çocuk da çıkan amacı çocukları pasif sigara içicileri olmaktan korumayı amaçlayan ...hani şu "ayşe 3 yaşında sigara içiyor, mert 5 yaşında sigara içiyor vs. "diyen??? Ben çok feci farkındayım..... Asya'nın tv izlemeye bayıldığı şu günlerde sık sık tekrar ederken yakaladığım sözcükler çünkü ... ve sonra benim "kızım çocuklar sigara içmez o büyükleri uyarmak için" dediğimde Asya'yı "neden" diye sordurtan... "babalar mı içer anneler mi içer diye daha da sordurtan" ...benim "annecim o hoş bir reklam değil o aslında büyükler için böyle tekrar edip durma" dediğimde "bence çok güzel bi reklam dedirten" 2.5 yaşındaki çocuğun kafasına sigara içme fikrini sokan, beni delirten ...ebeveynleri uyarmak için yapılan reklamın çocuk kuşağında yayınlanmasına ( hedef kitle işteyken, mutfaktayken, bir işle meşgul ve çocuğum peppe, ya da harry ve dinazor kovası izliyor falan sanırken) bir türlü anlam veremeyerek sinir olup olup ne yapsak acaba dedirten reklamı siz de biliyor musunuz?

sebze yedirmece..alternatifler ve diğer konular

Sebzeler ve çocuklar arasındaki o nahoş ilişki her anne için tanıdık bir durum. Bizde bir süredir bu sorunu yaşıyoruz. Daha küçükken suyuna bana bana sebze yemeği yiyen Asya maaalesef artık sebze yemeklerine burun kıvırır oldu. Yeni alternatifler üretmek bana düştü...
1. Kokusunu alır almaz kafasını çevirdiği karnabahar çorbası(ya da içinde karnabahar olan sebze çorbası) nedeniyle artık karnabahar meyve tabağına havuçla birlikte "kıtır çiçek" adıyla konuluyor ve "kıtır kıtır " afiyetle yeniyor ...:)
2. Sulu yemeği yapıldığında tercih edilmeyen kabak, en favori çorbamız yoğurt çorbası içinde küp şeklinde doğranmış olarak ve haşlanmış nohtlarla birlkte konulunca hüp diye yutuluyor...(üstüne tereyağında kızdırılmış kırmızı toz biber ve nane ile birlikte)
3. Yine aynı yoğurt çorbasının içine bu sefer ıspanak konuluyor (haşlanmış buğdayla da yapılabilir artı bir diş sarmısak çok yakışıyor, kış geliyor ve tabi doğal antibiyotik !), ve yemeği çoğunlukla isyanlar eşliğinde ve yoğurt yardımıyla bile yenilemeyen ıspanaklar doğru mideye....
4. Yemeği ıspanak kadar tepki görmeyen semiz otu yeşil salata içinde ya da o çok sevilen cacığın içine salatalıkların arasına konulunca afiyetle yeniliyor
5. Avokado ancak yeşil salatanın içinde ama farkedilirse vay haline...
6. Ve sevgili brokoli...makarnayla birlikte az suda haşlanıyor,suyu çektirilerek makarna pişiriliyor, böylece makarna hafif kıvamlı bir brokoli sosuna kavuşuyor üstüne peynir rendesiyle birlikte afiyetle yeniyor...



Asya'nın şu sıralar en favori yemeği yoğurtlu mantı ...yanında mutlaka yeşil salatayla ... ha bir de tutmaç çorbası ... bilmeyenler için yeşil mercimek yemeğinin içine erişte konuyor biraz, soğan, sarımsak artı bir kaşık unla kıvam veriliyor üzerine yağda kavrulmus nane dökülüyor ve biraz limon artı nar ekşisi ekleniyor ..
yemesi çok rahat ve inanılmaz besleyici...

Bu arada kötü haber fotoğraf makinem bozuldu :( en son yaptığımız gece bahçesi temalı çalışmayı maalesef görüntüleyemiyorum ...Asyanın kalemiyle yüzü çizilen, kırmızı saçları ve battaniyesi boyanan iggle piggle pek bir şirindi oysa :)

ilk müzikal



Geçen pazar ilk kez bir çocuk oyununu izledi Asya kuzeni Daren'le birlikte. Hepimizin bildiği o ilk macera Alis Harikalar Diyarında. İnteraktif bir müzikli oyuna dönüştürülmüş, değiştirilmiş bu haliyle de pek bir şirindi bizim Alis. Keyifli danslı şarkılı bir 1 saat. Asya'nın harika bir pazar geçirmesine ve öğlen uykusunu feda etmesine değdi doğrusu ...

16 Ekim 2010 Cumartesi

Dilli düdük :)

Ben okula giderken ,
Asya : Güle güle. Öğrencilere selam söyle tamam mı? Sakın onlara kızma....
______________________

akşam uyuturken...ayağımda sallıyorum
Asya: Büyük salla anne .. (daha geniş açılı ve hızlı yani)
Ben: Ayağım ağrıyor annecim bu kadar sallayabiliyorum...
Asya: Ama anne büyük salla...
Ben: (yastığı düzeltip biraz daha hızlı sallıyorum)
Asya: Başardın ...
_______________________

Ben:Öğlen ne yedin annecim...
Asya: Pilav yediiim salata yediiim
Ben: Kabak yemeği???
Asya : Yemedim o faydalı değil ki
_______________________

Asya : Dışarı çıkarken ...
Anne gel bakıyım seni bir öpeyim ... (iki yanağımdan öper ve gider...)
_______________________

11 Ekim 2010 Pazartesi

el emeği göz nuru

Asya'nın gün geçtikçe artan tv izleme tutkusunu dizginlemenin tek yolu el işi aktiviteler ... parmak boyası katıksız Asya cimcimesinin ürünü ... patates baskısında biraz müdahalem var ...aile ağacı birlikte başlayıp sonra maalesef asya hanımın işi albumdeki tüm resimlerin arkasına uhu sürmeye vardırma çabası neticesinde benim tek başıma bitirdiğim bir aktivite .... resimlerin bir kısmının yapıştırılması ve ağacın yapraklarının boyanmasında asya'nn katkısı büyük yine de ..

2 Ekim 2010 Cumartesi

kapımızda şenlik var...

Asya bayılıyor ya uhuyla yapıştırmaya el işi yapmaya, aylar önce aldığım aktivite kitabımız artık sürekli elimizde ... işte Asya'yla ortak ürünümüz kapı süsü kurbağa ...
tüm parçaların yapıştırılması Asya hanıma ait :) ve ilk kez babası bile ellediğinde "dokunma bozulur" diyor ... kurbağamız kapıda kalıcı olacak gibi...şimdiden hoşgeldin bebek çelengi ve donald duck amcanın yanında kendine güzel bir yer buldu bile. Bu arada bayılıyorum çocuk odalarının bu renkli cümbüşlü haline ve her nasıl oluyorsa başka odada uyumlu olmayan renklerin aksesuarların o ahengine ... tıpkı kapımızda olduğu gibi tüller kağıtlar ahşap yanyana hep birarada ....

21 Eylül 2010 Salı

clifford

Asya'nın en sevdiği, en büyük en kırmızı köpek Clifford'ın aktivite kitabı hasar görmeye yırtılmaya başlamıştı. Asya'nın da uhuyla çalışmaktan çok hoşlandığını biliyorum. Kitaptaki aktiviteleri kes yapıştıra dönüştürdüm. Ben kestim Asya yapıştırdı. İtfaiye aracındaki eksik parçaları buldu yerine yapiştırdı. Altıya böldüğüm Clifford resmini hem oluşturdu hem yapıştırdı. Eğlendi, düşündü, elleriyle uyguladı. Ellerine yapışan uhuyu temizlemekle uğraştı. Kısacası güzel vakit geçirdi.
Televizyon farkındalığının arttığı şu günlerde yorgunluğuma yenik düşmeyip ona aktif bir biçimde zaman geçirtebildiğim için ben de akşam pek bir rahat uyudum :)

19 Eylül 2010 Pazar

en eğlenceli doğumgünü

Sevgili arkadasımız Selen'in cumartesi günkü dogumgünü Asya'nın kuzenlerininki dışında katıldığı ilk dogumgünü partisiydi.
okuldan pek çok arkadaş ve çocuklarıyla ilk kez tanıştı Asya. Her zamanki gibi en sevdiği ortamda (arkadaş, arkadaş, açık hava , park...)en mutlu günlerinden birini yaşadı...


9 Eylül 2010 Perşembe

iyi bayramlar :)



Yüreğimizdeki hüzünleri biran için olsa dindirip ... iyi bayramlar, şeker tadında günler dilemek istedim. Mutlu, sağlıklı, umut dolu bir gelecek dileğiyle herkesin bayramını kutluyoruz.
Asya & Sebnem

5 Eylül 2010 Pazar

veda

Küçücük yaşında seni tanıyan tanımayan herkese mücadele nasıl olur öğreten minik yürek nehir ...hoşçakal..melekler diyarında huzur içinde uyu yavrum ...

4 Eylül 2010 Cumartesi

dua

Dualarımız seninle Nehir (nehir-im.blogspot.com) umarım ailenle gecirecegin, kardesinle gülüp oynayabilecegin o güzel günler cok yakındır....Güclü kal canım...Biraz daha gayret

1 Eylül 2010 Çarşamba

24 Ağustos 2010 Salı

sıcak çooook sıcak

sabah ben evden çıkarken sen uyuyorsun ...tüm gün ayrıyız sonra...akşam işin yorgunluğu üzerimde sıcaktan bunalmış bir halde geliyorum eve...tüm enerjinle beni bekliyorsun ...oysa beli başı ağrıyan kas gevşeticilere dayanan bir anne buluyorsun. Sadece kitap okumaya gücüm oluyor şu sıralar annecim, aktivitelerimiz biraz sınırlandı. Ama merak etme cok yakında ılık sonbahar aksam üstlerimizi süsleyecek park gezintilerimiz, zıp zıp, kum kürek kova... denizin keyfi de bir başka olacak sonbaharda burada ...anlaşılacağı üzere çok sıkıldım sıcaktan bu bunaltıcı havadan klimada kalıp tutulmaktan, tüm gün sarhoş gibi bir baş ağrısıyla dolaşmaktan ... herşey tadında güzel, doyduk sana "yaz", haydi artık yavaş yavaş gitme vaktidir de...

18 Ağustos 2010 Çarşamba

küçük cadı

daha önceleri kim cektiyse sacını, kimler acıttıysa canını, önlemini alsın çünkü Amazon Asya geliyor...:)
Önce sana evinde oyuncagını vermeyen arkadasına bize geldiginde aynısını yaparak karsılık verdin. sonra sıra küçükken tokatlarına maruz kaldığın Tuana'ya geldi. Bogazından çimdikleyerek ittin.(aksiyon filmlerine ilham verebilecek bir hareketti, nasıl düşünülür böyle bir şey bilmem)Sonra seni iki yıldır sacından surukleyip, kafandan tutup duvara iten aslında seni hepimizden cok hayata hazırlayan :) minik kuzenine geldi sıra. Dün aksam rövanşa başladın.
Allahım bunlar etkiye tepki mi yoksa yeni bir sen mi doğuyor Asyacım? Gerci umudumu top yekün kaybettirmeyecek, seni hiç hırpalamayan ve senin hırpalamadığın saatlerce oynadığın bir kuzenin ve arkadasın da var. Ama ne olur özüne dön, çık bu ahval ve şerait içinden ... söyle içindeki küçük chucky'e dönsün geldiği yere :)
bilmem daha fazla söze hacet var mı? budur en son içinde bulunduğumuz gelişim evresi :(
Tuvalet eğitimiyse yüzümüzü güldürüyor. Gece gündüz bezsiziz, ama kakiş hala tuvalete yapılmıyor sanırım biraz daha vakti var.

10 Ağustos 2010 Salı

olimpos'a veda

Asya için çok eğlenceli bizim içinse inanılmaz yorucu oldu haftasonu olimpos'a yaptığımız gezinti. Hem araba yolculuğu, hem plaja ulaşana kadar yürümek bize eşlik eden bilimum deniz havlusu, kolluk, şemsiye, içme suyu ve normalde jet hızıyla koşan ama orada kolundan çekiştirilmek suretiyle yürüyen Asya 'da eklenince, oldukça efor gerektiren bir aktiviteye dönüştü. Ben zaten anında soluğu yere serdiğim havluda aldım. Güneş mi çarptı bilmem öylece kalakaldım. İş babaya düştü. akşam asya uyuduğunda ikimizde bir koltukta kaldık. Asya biraz daha büyüyene kadar medeniyetten fazla uzaklaşmaya gerek yok diye düşündüm ya da öncesinde iyi dinlenmeli iyi organize olmalı böyle bir gezintinin.
Bu arada o muhteşem -bir zamanlar- çok bakir koyun, pazar günü inanılmaz kötü bir istilaya uğradığını görmek de beni çok üzdü...
Bir süreliğine veda olimpos'a...


8 Ağustos 2010 Pazar

içim yanıyor...

Sadece 1 ay'a bu kadar kayıp sığar mı? Sığarmış ...
6 ya da 7 temmuzdu öğrendiğimde candostumun dostu, arkadaşımın yeğeni emir ali'nin vefatını ...bugüne kadar hiçbir kayıp beni böyle dağlamadı, yakmadı desem anlatır mı? Hiç görmemiştim o güzel miniği belki ama hep duyuyordum adını Asya'yla yaşları da çok yakındı ..Asya'yla parka gidiyorduk, daha önce parka giderken Asya'nın elini hiç o günkü kadar sıkı tutmamıştım ...
Dün sabah öğrendim ünüversiteden can dostumun annesinin beklenmedik vefatını... tüm sözler kifayetsiz kaldı...
Bugün öğrendim kuzenimden, annemin amcasının torunu Çisil'in intiharını ... hiç görmemiştim Çisil'i, küçüklerdi ben üniversiteye başladığımda sonra da kısa Tekirdağ gezilerimde tanımak kısmet olmamıştı. İnternetten baktım kaldım resmine. 19 yaşında pırıl pırıl bir kız, nasıl da güzel gülümsemiş objektife. Yandım...kaldım...
hazin olanı böyle medyaya intikal eden kayıplarda, hele birde biliyor tanıyorsan o kaybı yaşayan insanları iki kere kanıyor için haberlerin aktarılış biçimlerine, o gelişigüzl hiçbir hassasiyet içermeyen neredeyse kulaktan her duyulanı ekleye ekleye yeniden yaratılan hikayelere...
İçim çok yanıyor

6 Ağustos 2010 Cuma

işte geldi o günler...

Büyüyorsun..... diye başlıyorum hep ilklerine, yenilerine dair birşeyler yazacakken evet öyle güzel büyüyorsun ki her yeni gün şaşırıyor, şaşırtıyorsun ...
boyun uzuyor, kilo veriyorsun ...
her gün diline yeni ifadeler, şarkılar ekliyorsun,
tuvaletim geldi diyerek beni çok mutlu ediyorsun, "tuvaletten sonra eller yıkanır" diyerek taburene çıkıp musluğu açarak kendi bakımını üstlenmeye dair ilk adımları atıyorsun, ...
Sosyalleşiyorsun
Bir ritüele dönüşen, okuldan arkadaş ve çocuklarıyla yaptığımız akşam üzeri-gece gezmelerimizle hem yaşıtlarınla daha fazla oynama fırsatı buluyor hem de yeni öğrendiğin davranış biçimlerini uyguluyorsun:(....
Yine böye bir gece odandan Seda'nın oğlu 1.5 yaşındaki Sarp'ın ağlama sesi geliyor. Bakıyorum Sarp'ın eli kafasında, gözünde gözyaşı boncukları, senin elinde gitar ...maaalesef anlıyorum... Ne yaptın annecim diyorum. Saf saf yanıtlıyorsun ...
"kafasına vurdum diyorsun .. gitarla ..." halin, bakışların o kadar komik ki ...ne diyeceğimi bilemeden kalıyorum. Ama canını acıttın annecim diyorum. Sen : "yaaa gerçekten mi?" diyorsun ...herşey nafile
1-2 saat sonra mutfakta Ceylin'le yine oyuncak kavgasındasınız, saçından tutuyorsun bir tutam elinde kalıyor bu sefer ...allahım diyorum bir amazon mu yetişiyor :)
Öğreneceksin tabi .... tekrar tekrar oynayarak, ağlayarak, paylaşa(ma)yarak ...ama sonunda öğreneceksin, öğreneceksiniz beraber oynamayı ...
Uyuma alışkanlıklarında da değişiklikler oldu daha önce değindiğim ...şimdi buna bir de tebdil-i mekan eklendi. İki gece önce bizim odamızdaki yatağından kendi odana yerde kamp yapmaya gittin, yer yatağında bir o yana bir bu yana uyumanın rahatlığını tatmıştın tatilde, bunu devam ettirelim dedim ..hem artık odanda uyuyacak kadar da büyüdün ... bu değişikliği normal karşıladın, yeniliklere açık ve kolay adapte olabilen yapın sayesinde yumuşak br geçişle uğurladım seni odana annecim. Odamızda eksikliğin kaldı, kokun kaldı, ayaklarım gitti geldi tüm gece senin yanına, kapı aralığından izledim, olmadı yanına yattım ama ben de alışmalıym diyerek döndüm geldim yatağıma. bak sen de neler öğretiyorsun bana :)
Odan artık en en sevdiğin mekanın.. böyle olsun istemiştim. O yüzden tatilden sonra köklü bir değişiklik yaptım. Yatağının korkuluklarını çıkardık, komodinlerini yere indirdik. Tüm eşyaların yönünü değiştirdik. Dolapların alt raflarına en sevdiğin legolarını, evcilik oyuncaklarını koyduk. Daha bir genişledi sanki oyun alanın. Ve sen gece gündüz legolardan ev yapan, yapboz delisi, oyun hamuru fanatiği, evcilik oyununun baş aktristi oldun. İyi ki de oldun ... Gerçi gecen gece sabah 4 'te uyanıp "hadi hello kiti (lego) oynaaalım" dediğinde "aaa ne oyunuymuş bu saatte yat bakalım daha sabah olmadı uyuyor hello kitty" demek zorunda bıraktın ama olsun dilinden oyun sözcüğü hiç düşmesin annecim ... baban "kızım uzaktan kumandayı gördü mü dediğinde" "hayır" diye cevaplayıp, "ayıcık sen uzaktan kumandayı gördü mü" diye sor,ya da o sıkıntılı kakiş seanslarında kapı arkalarında dertleş bebeklerinle "bak ben kaka yapıyorum, sen de yapıyo musun" diyerek ... Doya doya yaşa her gününü, her anını, her duygunu...
Büyüyorsun işte böyle ..ne güzel

4 Ağustos 2010 Çarşamba

Zihnin ekolojisi (Çarpıcı soru ve yanıtlar)



Ecology of the Mind

Globally, humanity is now suffering from an epidemic of uncontrollable anxieties, mood disorders and depression. The United Nations predicts that mental disease will be bigger than heart disease by 2020.

Why is this happening? Why are we breaking down mentally?

(Küresel düzlemde insanlık kontol edemediği kaygıların, duygulanım bozukluklarının, ve depresyonun pençesinde. Birleşmiş milletler 2020 ye kadar ruhsal hastalıklardan muzdarip olanların sayısının kalp kastalıkları rahatsızlığı yaşayanları geçeceğini öngörüyor. Peki ... bu neden oluyor? Neden ruhsal bir çöküş yaşıyoruz?
1. Gürültü: Yüzlerce yıl insanın karşılaştığı gürültü kaynakları rüzgar, yağmur ve diğer insan sesleriyle sınırlıydı. Ama şimdi ....
2.Bilgi kirliliği ve virüslere sebep olan araçlar: TV, radyo, internet .. sabah kalkıp akşam yatana kadar binlerce reklam, tanıtım, kısa mesaj
3.Empati erozyonu : Aynı tür kan ya da vahşet içeren haberleri göre göre artık patlayan bombalara parçalanan bedenlere, ağlayan insanlara karşı birşey hissedememe
4.Bilgi aktarımındaki çeşitliliğin azalması: Aynı bilgi kaynakları Wikipedia yada Facebook nedeniyle homojenize olmuş bir veritabanı. Aynı trendler, in'ler out'lar
5.Psişenin parçalara ayrılması (sıçrayan beyin sendromu): Özellikle internetten hızlı ve bölük pörçük bilgi aktarımına alışan beyinlerin artık her düzlemde bilgiyi böyle alma eğilimine girmesi: Hızlı ve yüzeysel. "Bir zamanlar kelime denizine dalan bir dalgıçtım. Artık yüzeyde jet-ski yapan adam gibiyim." diyor kendinde bu sendromu saptayan br okuyucu.
6.Kültürün tükenişi: Artık sanatta ve debiyatta yeni birşeyin yaratılmadığı eski büyük eserlerden esinleniliip ürünler çıkarıldığı düşünülüyor. "artık öyle bir durumla karşı karşıyayız ki kültür kendi tohum stoğundan besleniyor"
7.doğadan uzaklaşıp sanal dünyalarda yokolma
(Adbusters, Whole Brain Catalogue, Ecology of the Mind adlı makaleden yapılan alıntıların çevirisidir.)

eat this (bunu ye)-psikolojik bir test-



1968 yılında Standford da psikoloji profesorü olan Walter Mischel bir grup 4 yaş çocuğu üzerinde deney yapıyor. Bu kurt gibi aç miniklerden istenen önlerindeki lokum benzeri şekerlemeyi yemeden 15 dakika beklemeleri. Eğer dayanabilirlerse 15 dakika sonra ödül olarak ikinci bir şekerleme onları bekliyor. Araştırmacı odayı terkettikten sonra minikler resimdeki gibi şekerlemeyle başbaşa kalıyorlar. Çocukların üçte biri şekerlemeyi hemen mideye indiriyor :)üçte biri bir süre bekleyip yutuyor. Geri kalanlarsa bu cazip yiyeceğin çekiciliğine kanmayıp bekliyorlar ve ödüllerini alıyorlar. 13 yıl sonra aynı deneklerle araştırmacı tekrar buluşuyor. Artık lise öğrencisi olmuşlar. çocukların hem okul hem de sosyal ilişkilerdeki başarılarına bakılıyor. şekerlemeyi hemen mideye indirenler diğerlerine göre çok daha fazla davranış problemine, uzun süreli dikkat toplama sorunlarına sahip ve arkadaşlıklarını korumada sorun yaşıyorlar. Sene sonu değerlendirme sınavlarında da daha düşük not alma eğilimindeler. Aynı grubu 30 larının sonlarında gözlemleyen araştırmacı deneklerden sabırsız olanların daha fazla kilo problemi olduğunu ve daha fazla ilaç kullanma eğiliminde olduğunu saptıyor.
Mischel'n araştırması gösteriyorki çocuklarımıza kendini kotrol etmeyi, tüketim toplumunun dayatmalarına direnmeyi, her istediğine hemen sahip olma doyumuna ulaşmamayı öğretmeliyiz. Mischel'e göre ev yaşamına dair rutinler çocuğun br nevi isteklerini terbiye edebileceği bir eğitim alanına dönüştürülmeli. Bildiğimiz basit şeyleri, akşam yemeğinden önce atıştırmamayı, ya da kendisine yılbaşından önce alınmış hediyeyi o gün gelene kadar açmamayı öğreterek aslında çocuğa cazip şeyler karşısında direnme gücü kazandıracak bilişsel eğitimi verebiliriz. ((Adbusters: Whole Brain Catalogue, Eat This adlı makaleden çevrilmiştir. )

En önemlisi de uzun vadede gerek okul, gerek iş gerekse de sosyal yaşamında çocuklarımızı daha huzurlu, başarılı , mutlu bir birey yapacak kişisel donanımı kazandırmada büyük bir pay sahibi oluruz.

2 Ağustos 2010 Pazartesi

eyvah tuvalet :)

evet biz de kakadan korkup tuvalete yapmayı reddedenler kervanına katıldık maalesef. Allahtan diğerinde sorun yok. gayet güzel gidiyor. Kakiş de günde 1 posta olunca çok sorun yaratmıyor derken hafif tutmalar başladı. Gün aşırı yapma eğilimindeyiz. İnternetteki malum kabızlık hikayelerini okuyunca hergün hoşaf kaynatır oldum. Kesinlikle işe yarıyor :) Şimdilik durum kontrol altında umarım daha iyiye gider ve mucizevi yaş dönümü 2.5 yaş - 2 ay sonra- uğur getirir de bezle dostluğumuz bitmiş olur....

30 Temmuz 2010 Cuma

Anthony+%26+The+Johnsons+-+Hope+There%27s+Someone

video_player_embed_code_text

video görüntülenemiyorsa ki çok muhtemel buradan da dinleyebilirsiniz www.dailymotion.com /Anthony & The johnsons nefis bir ses duymayı özlediyseniz ...

bir kitabın ardından


leyla Navaro'nun Gerçekten Beni Duyuyor musun? adlı kitabını henüz bitirdim. Saptamalarını ve bunları aktarım tarzını beğendiğim bir psikolog-yazar. Kitapta altını çizdiğim birkaç noktayı paylaşmak istedim. Dikkatimi çeken 3 ana konudan ( çocukta öz denetimi geliştirme, takdir ve övgüde dikkat edilecek unsurlar, ve katılımlı iletişim) ilk ikisinde sanıyorum mesleki alt yapı ve kişisel hassasiyet nedeniyle doğru yerde olduğumu ama katılımlı iletişim konusunda eksiklerim olduğunu gördüm.
1. İç kontrollü disiplin (özdenetim) ya da otonomi: kişinin bazı kuralları benimsemesi ve dış uyarılara gerek kalmadan bu kurallara kendi kendine uyması veya uygulamasıdır. (Navaro, L., Gerçekten Beni Duyuyor musun?. sf.89) Çocuğa (ya da öğrenciye) öz denetimi kazandırmanın yolu önce beklenti ve kuralları açıklayıp,(okulda da çalışma tekniklerini ve stratejilerini) göstermek, çocuk bunları uygularken pozitif bir yaklaşımla desteklemek, tam bağımsızlığa giden yolda hayati anlarda ufak destekler atıp ama hata yapmasına da izin vererek onun en sonunda bağımsız kararlar alıp uygulayabilen ve edimlerinin sorumluluğunu alabilen bir birey olmasını sağlamaktır. Tabi bu arada her zaman tutarlı ve istikrarlı olmak da elzemdir.
2. Takdir ve övgüde dikkat edilecek unsurlar: Navaro'ya göre övgü ve takdir çocugun kişiliğine değil çabasına, becerilerine yani davranışına ve neticelerine ilişkin olmalıdır. örneklemek gerekirse odasını düzenleyen çocuğa "sen çok tertipli bir çocuksun" demek yerine "odan çok dağınıktı, bu kadar kısa zamanda topladığına inanamıyorum""kitapların masada yığılmıştı rafa dizmen iyi olmuş" " odan şimdi daha büyüdü, odana girmek benim içn zevk oldu "gibi...
Sen çok uslusun, tertiplisin, zekisin, akıllısın, gibi nitelik ve sıfatlar çocuğu bu kelimeler içine hapsedip aksi davranışlarla kabul görmeyeceği inancı doğurabileceginden cocugun özgürlük alanını daraltır diyor yazar.
3. Katılımlı iletişim: Basit bir tanımla karşımızdakini dinlerken onun ifade ettiği duyguyu tekrar etmemiz özümlememiz ve yansıtmamız.
Çocuk : öğretmen bana bağırdı, bütün sınıf da gülmeye başladı.
Duygu(Ben olsam ne hissederim): Utanma.
Katılımlı dinleme: Bu da seni utandırdı veya mahçup oldun
Çocuk : evet ....
(sayfa 137)
..... en büyük faydası duygularının aynasında kişi sorununu gözünde büyütmemeye başlıyor ,dikkatlice dinlendiğini ve anlaşıldığını gören kişi rahatlayıp ya probleme daha bir sakinlikle çözüm buluyor ya da yaşadığı duruma gülebiliyor ...vs....
Geçen gün Asya'yla bu bilgi ışığında katılımlı dinleme egzersizi yapma fırsatım oldu.:)

Parkta Asya sallanan atın üzerinde ben de arkasında duruyorum. dıgıdık deyip sallanıyor.Birden
Asya : anne korktum
Ben : Atın öne arkaya hızla hareket etmesi seni heyecanlandırmıs olabilir,bu çok normal istersen elini tutabilirim öyle sallanırsın.
Sonuç: Asya attan inmedi ve sallanmaya devam etti bir süre gectikten sonra indi.

Daha önce diyalogumuz şöyle gelişiyordu. Korku ifadesini kabul etmekten imtina ediyordum diline dolanmasın diye.ama böylece belki de hissetiği duyguyu anlamadığım ya da önemsemediğim mesajı gidiyordu.
Asya : Anne korktum.
Ben : Korkacak birşey yok bebeğim bak ben yanındayım buradayım korkma...hadi devam edelim dıgıdık...
Asya: Bana Sarılır ve inderdi.
( farkında olmadan gönderdiğim mesajlara bakın: korkacak ne var sen kendi kendine birseyler uyduruyorsun alttarafı plastik at, anne varken korkulmaz -yani yokken korkabilirsin-

Dilimde sürekli bir radarla gezmesemde artık mesajlarıma böyle durumlarda daha bir dikkat ederek konusuyorum Asya'yla. Ve faydalı sonuçlar elde edebileceğime de inanıyorum.

sangalyozlar :)




aktivite zamanı

tüm sendromlarımıza çare oyun hamurlarımız ve uhumuz yapıştırmalarımız








29 Temmuz 2010 Perşembe

nehir ve asya

nehir ve asya ... araları tam 1 ay teyze kızı kızları :) tekirdağ'da buluşuyorlar senede bir gün - gerçi bu sefer 3-4 gün- nehir tam bir bülbül olmuş şarkılar, türküler, şiirler ... güzel anlaşıyorlar tabi arada sırada " hayır o benimlerrrr" , ama tutunca ellerinden kutu kutu pense diye kalmıyor sorunlar ...

27 Temmuz 2010 Salı

blogger'a ne oluyor ???

eski videolarımıza ne olduğunu ve artık neden video yükleyemediğimizi bilen var mı acaba ????

25 Temmuz 2010 Pazar

hızlı tatil okumaları & düşündürücü bir kitap ve bir dergi ...

Tatilde gerilim aksiyon tarzı iki kitap elimdeydi ...Biri Jean -Christope Grange'ın ölü ruhlar ormanı. Her zamanki Grange tarzı sürükleyici merak uyandırıcı bir kurgu ama maalesef aynı derecede etkili olmayan bir sondu. Genelde bu tarz yazanlar sanırım okuyucunun ilgisini çekmek adına fazla uç karakter ve mizansen yaratmayı çok seviyor ama sonunda ne yapacaklarını nasıl bağlayacaklarını biraz şaşırıyorlar ..aynısı Dan brown'un Ksyıp Sembolü'nde de vardı. Yine de yorucu bir günün sonunda Asya uyurken sayfalarını hızlı çevirebildiğim kitapları daha bir tercih ediyorum. Hep aynı hayal kırıklığını yaşasam da. Diğer kitapsa Histeri, Laura Lipman adında bir yazarın. Şu sıralar çok satan raflarında görülebilenlerden. Kitabın arka kapağında bahsedilen gizem, heyecan maaalesef kitabın içinde eksik. Bir ara hiç ilerleyemeyeceğimi sandım.Ama ne yazık ki,zorlansam sıkılsam bile başladığım kitabı mutlaka bitirenlerdenim. Allahtan hikaye sonra biraz tatlandı ve sonu ilk kitabın aksine daha tatmin edici bitti.
Artık evdeyim ya. Kendime ciddi okumalar için zaman ayırabiliyorum. Elimde bir kitap ve dergi var. Kitap Leyla Navaro'nun Gerçekten Beni Duyuyor musun ? Tapınağın Öteki Yüzü'le tanıyıp beğendiğim bir psikolog Navaro. ebeveyn çocuk iletişimi üzerine bir kitap. Ve asya'nın bilimum sendromlarında nasıl reaksiyon göstermeliyim sorularına cevap bulabileceğimi umuyorum. Okudukça buraya not düşeceğim.
Dergiyse Adbusters 2010 yaz sayısı. Yine inanılmaz bir sayı çıkarmışlar. Tamamiyle protest bir yaklaşımı olduğunu belki daha önce belirttiğim dergi bu sayısında modern insanın depresif ruhunun nedenlerini sadece fizyolojik değil-yetersiz seratonin üretimi vs- bilişsel anlamda da inceliyor yazılarıyla... ve dünyamızın tehtidi altında olduğu tüm sorunların aynı paralellikte nasıl beynimizi de etkilediğini , bilişsel mekanızmalarımızın işleyişini nasıl felç ettiğini ve modern insanın çareyi neden anti-depresanlarda bulduğunu anlatmaya çalışıyor, çok çarpıcı ifade ve sloganlarla ... derginin bu etkileyici yazılarından bazı bölümleri çevirip aktaracağım.
kapağını açtığınızda şöyle bir karşılama var...
(çeviri)
30 saniye düşünmemeyi dene
Yapamıyorsun değil mi?
Denemeye devam et
O meşgul zihninin dırdırlarını susturabiliyor musun?
Eğer başarabiliyorsan ...
o zaman yeni bir maceraya hazırsın. Başlamaya hazırsın..

23 Temmuz 2010 Cuma

evimizdeyiz

Uzun bir aradan sonra nihayet evimizdeyiz... evet çok gezdik, sevdiklerimizle kucaklaştık, mutlu olduk hasret giderdik, yedik, içtik.... ama evde olmak da güzel ... aktif dinamik enerji küpü çocuklarımızı yaz aylarında hem sıcaktan koruyup, hem de oyalamak çok ama çoook zor(muuuuşşşş) :) ...
Dile kolay neredeyse bir ay Asya'yı oldukça değiştirdi. Dillendikçe dillendi ...zayıfladı, boyu uzadı,ve bazı alışkanlıkları olumlu bazı alışkanlıkları da olumsuz yönde şekillendi ..
önce.....olumsuzdan olumluya :
Gece uykularına biberonda sütü ve salıncağında sallanarak yatan Asyam, artık sütünü içip, dişini fırçalayıp, evet eskiye göre biraz daha geç bir saatte evet biraz mızıldanarak ama döne döne yatağında kendi uyuyor artııııık :)(tatil öncesi en büyük endişemdi Allahım bu çocuk asıl uyuyacak hamak mı götürsem beraberimde derken ...hanımefendinin kendi kendine da uyuyabildiğini keşfettik :.)
olumludan olumsuza:
!.Yemek düzeni doğduğundan beri gayet iyi olan Asyam hariboları bonbonları öğrendi sebzelere burun kıvırır oldu, sıcakların da etkisiye karpuza katık edip ne yedirebiliyorsak onunla beslenir oldu.Sıcaklardan biz ne yiyebiliyoruz ki diyerek fazla kafaya takmıyorum. Kışa döneriz eski rutinlere umarım ...sağlık olsun
2. İki kat inatçı oldu. Oyun parklarından, bahçelerden eve sokmak, yedirmek, yatırmak bazen o kadar zor ki :)işte haribolar, bonbonlar o zaman devreye giren kurtarıcılar oldu.
3. Tuvalet eğitimine ara verdik beze döndük. Malum yollarda, ve farklı mekanlarda olumsuz etkilenebilirdi ... (bugün itibariyle yeniden başladık.. ufak kazalara rağmen unutmamışız lazımlığımızı arasıra uğruyoruz :)

İşte tatilden arta kalanlar bunlar bir de tabi fotolar ...

Tekirdağ limanı...



Komşu teyze bahçemizin üzümleri...

13 Temmuz 2010 Salı

tekirdağ

kendi resimlerimizi yükleyene kadar bir tutam tekirdağ...
kordon boyu, sandallar, ve martı çığlıkları.. küçük bir deniz şehri





4 Temmuz 2010 Pazar

1 Temmuz 2010 Perşembe

resimlerin diliyle 1

sarımsaklı'dan Ayvalık'a giderken minibüs camından...

Cunda... sahilde dinlenirken

Cunda'daki en güzel binalardan biri Karadeniz Pastanesi

Cunda'dan eski Rum evleri ...